Glifosat, Kanser ve Tarımın Geleceği
Dünya genelinde glifosat üzerinde tartışmalar Wall Street Journal’ın manşetten duyurduğu “Dünya Sağlık Örgütü yaygın olarak kullanılan herbisiti (zararlı ot ilacı) büyük ihtimalle karsinojen ilan etti” haberiyle geçtiğimiz aylarda başladı. Bu haber zirai endüstri için büyük önem arz etmekte, zira glisofat, ticari ismi ile Roundup, dünya genelinde en çok satan herbisitlerin başında geliyor. Dünyadaki lider glifosat üreticisi Monsanto şirketinden bir yetkili yaptığı açıklama ile Uluslararası Kanser Araştırmaları Kurumu'nu (IARC) veriler üzerinde ayıklama yapmakla suçladı. Gelin tartışmaya yakından göz atalım;
İlk olarak, bütün bu tartışmaları başlatan IARC’nin ne dediğine bakalım. Aşina olmayanalarınız için IARC'nin Dünya Sağlık Örgütü’nin bir kolu olduğunu ve endüstriyel kimyasallar, besin maddeleri gibi ürünlerin kanserojen olma riskini düzenli olarak araştıran bir kurum olduğunu belirtmek isteriz. İşte bu kurum, bir ay kadar evvel The Lancet Oncology’de yayınlanan inceleme makalesine dayanarak glifosatı “büyük ihtimalle karsinojen” olarak ilan etti ve 2A kategorisinde sınıflandırılmasına karar verdi. Daha ileriye gitmeden, raporda geçen “büyük ihtimalle” kelimesinin altını çizmek istiyoruz. Zira, özellikle sosyal medyada çıkan glifosat kanserojen olduğu için yasaklandı ibareleri gerçeği ifade etmiyor. Glifosat yüzde yüz karsinojendir demenin yanlış olduğu gibi, tartışmanın henüz başlamış olduğunu göz önüne almalı ve yasaklama kararı alınacak olsa bile uzun bir süreç olacağını bilmemiz gerekmekte. Şimdi de neden herkesin rapordaki görüşleri paylaşmadığına bakalım.
Her sene onbinlerce ton glifosat satan üreticilerin rapora muhalefet etmeleri pek şaşırtıcı değil. Glifosat üretcileri tarafından kurulmuş The Glyphosate Task Force isimli birlik raporun metodolojik olarak yetersizlikler ihtiva ettiğini ve kararın glifosatın tolerans değerlerini belirleyen çalışmalarla uyuşmazlık gösterdiğini iddia ediyor. Raporla görüşleri çelişen sadece üreticiler değil. Kimi akademik çevreler de rapor konusunda şüpheleri olduğunu dile getirdi. Melbourne Üniversitesi’nden analitik kimyager Oliver Jones raporu biraz zayıf bulduğunu belirtiyor ve ekliyor: “Kişisel görüşüm olarak belirtmeliyim ki, bir vejeteryanım, dolayısıyla çok fazla sebze tüketiyorum ve bu rapor beni endişelendirmiyor”.
En başından beri bir rapordan bahsediyoruz. Peki rapor tam olarak ne söylüyor, karar hangi gerekçelere dayanıyor? Raporun dayandığı inceleme makalesi daha önce yapılmış birçok çalışmaya işaret ederek glifosata maruz kalan çalışanlarda non-Hodgkin lenfoma riskinin arttığını belirtiyor. Diğer yandan, Amerika’da yapılan ve binlerce çiftçiyi kapsayan Zirai Sağlık Araştırması sonuçlarına göre glifosatla çalışan insanlarda bu tip kanser riskinin olmadığı belirtilmişti. Rapor, bu çalışmayı dikkate almakta fakat yine de deney hayvanları üzerinde ile yapılan çalışmalar sonucunda glifosatı “büyük ihtimalle karsinojen” olarak sınıflandırmış bulunmakta. Raporda aynı zamanda, bu kimyasala maruz kalan insan hücrelerinde “DNA ve kromozom hasarı” yaptığı bildirildi. Kısaca, glifosatın deney hayvanlarında kansere yol açtığına dair kanıtlar yeterli iken, insanlar için aynı riski ihtiva etmesine dair kanıtlar henüz yetersiz. Bu nedenle, herbisit insanlarda “muhtemelen” kanser oluşturabilir şüphesi ile 2B kategorisine değil, “büyük ihtimalle” ibaresi ile 2A kategorisine konulmuş bulunmakta. Diğer bir büyük tartışma da buradan çıkıyor. Monsanto yetkilileri yaptıkları açıklamalarda IARC’nin bir çok maddeyi (örnek olarak kahve, cep telefonu) Kategori 2’ye soktuğunu, dolayısı ile endişelerin yersiz olduğunu belirtiyorlar. Yetkililerin bilerek ya da bilmeyerek gözden kaçırdıkları nokta ise bu maddelerin daha az tehlikeli 2B kategorisine, glifosatın ise bir üst seviye olan 2A kategorisine yerleştirilmiş olduğu.
Sonuç olarak bütün bu tartışmalar bizi nereye götürüyor? Bir sonraki adım ne olacak? İlk olarak, IARC’nin yaptırım gücü olmayan bir kurum olduğunu belirtelim. Fakat, bu tip raporların karar alıcı mekanizmalar üzerinde etkileri olduğunu da unutmamak gerekiyor. Dolayısıyla Monsanto yaptırım gücü olmasa dahi IARC kararını geri alınması için sonuna dek savaşacaktır. Öte yandan tartışmalar süredursun kimi ülkeler glifosat kullanımı kısmen de olsa yasaklamış durumdalar. Örneğin, Brezilya Federal Savcılığı glifosat kullanımının yasaklanması için Adalet Bakanlığı’na başvuruda bulundu. Hollanda Parlementosu glifosat içerikli ürünlerin gerçek kişilere satışını 2015’den itibaren yasaklamış bulunmakta. Aynı şekilde Fransa’da zirai ürün satan dükkanların raflarında Roundup bulmanız artık pek mümkün değil. Görünüşe bakılırsa gelecekte glifosat yasakları sıklaştırılacak ve yasak getiren ülke sayısı artacak. Cevaplanması gereken soru ise kimyasal zirai ilaçlar üreten şirketlerin bu tip sağlık riski göstermeye aday ürünlerini ne raddeye kadar savunabileceği. Bu tartışmaların sonunda kesin olan bir şey varsa o da kimyasal tarım ilaçların güvenirliğinin her geçen gün azaldığı ve doğaya dost sürdürülebilir ve yeşil teknolojilere olan ihtiyacın arttığı. @erkin